Friday, March 09, 2012

Pey pey

Minik porsuk, vırak diye ötegiden kurbağaya sordu:

-Radiohead'ın son albümünü dinledin mi?

Kurbağa sakinliğini korumaya çalışarak cevap verdi:

-Kurbağayım arkadaşım ben kurbağa. Sorduğun soruya bak.

-Dinledin mi dinlemedin mi?

-Dinledim.

-Ee nasıl? Beğendin mi?

-Beğenmedim. Redyohed okeykompuüğtırdan sonra çok bozdu yeaa.

-Yavşak, daha demin bana artistlik yapan sen değil miydin lan. Hemen de çok bozdu muhabbetine girdin amına koyim.

-Haklısın porsuk, dedi kurbağa.

Aslında başlarda gerçekten öyle düşünüyordu. Kurbağayı tersledikten hemen sonra çok bozdu muhabbeti yapmak büyük yavşaklıktı. Ayrıca radiohead'in ok computer'dan sonra bozduğunu falan da düşünmüyordu. Hatta amnesiac'ı daha çok severdi. Gel gelelim, dakikalar ilerledikçe porsuktan yediği ayar içine oturmaya başladı. Hayvan milletinin ömrü kısa olduğu için olaylar hızlı ilerliyordu.

-Sülaleni sikicem lan porsuk, dedi kurbağa.

-Aman abi, ağır girmedin mi biraz? İyiydik şurada, diye karşılık verdi porsuk.

Ama kurbağa gemileri çoktan yakmıştı. Porsuğun yuvasını ateşe verip bütün ailesini öldürmüş de baltayla porsuğa saldırıyordu bile. Tam o sırada bir grup genç kurbağayı ellerine alıp sırayla yalamaya başladı.

-Kafanız mı iyi olm sizin? diye sordu kurbağa. Kurbağa yalanır mı amına koyim?

-Abi zaten senin kafa yapman gerekiyor, dedi bir genç.

Tam kurbağa gençlere hak ettikleri cevabı verecekken bir el ateş sesi duyuldu. Porsuk intihar etmişti. Porsuğun beyin parçaları gençlerin bulunduğu yere kadar ulaşmıştı. Bir genç ayağının kenarıyla itti parçayı.

Bir dakika sessizlikten sonra kurbağa gençlere:

-İbne misiniz oğlum siz? diye sordu. Madem alem yapacaksınız niye erkek erkeğe geldiniz ormana tipini siktiklerimin?

-Kes lan kurbağa sikeriz belanı dedi bir genç. Kurbağanın ithamı gençleri sinirlendirmişti. Sırayla kurbağaya tecavüz etmeye başladılar. Sıra yedinci gence gelince kurbağa kaçmayı başardı. Topallayarak ormanın derinlikleri içinde kaybolan kurbağa, gençlere bu yaptıklarını ödetmeye and içmişti. İşte Kurbağa'nın Karanlık Krallığı'nın orjini budur arkadaşlar.

Friday, January 28, 2011

Başla.

En başta sahildeyiz. Yanımda annem var. Suya ayaklarımızı sokmuşuz. Konuşuyoruz falan. Fark ediyorum ki su 5-10 metreden sonra hemen derinleşiyor. Sonra bir kıpırtı... Ne var diye bakıyorum, annemi yarım kulakla dinliyorum. Sanki köpek balığı gbi bir şey var. Ne alaka lan diyorum kendime, olur mu. Fakat her şey bir anda oluyor. Köpek balığı çok hızlı, annem daha fark edemedi belki de. Suyun içine doğru çekiliyoruz, kaçmak için zamanımız bile yok. Anneme kaç diyorum, çabuk sudan çık. Annem hala farkında değil herhalde, ama aceleyle çıkıyor. Ben köpekbalığına doğru yüzüyorum, o yüzden dikkati bana yoğunlaştı, o da bana doğru geliyor. Annem daha tamamen sudan çıkamadan karşılaşıyoruz ve hayvanın burnuna yumruk atıyorum. Evet, kafamda olan bu. Anlık kurtuluş reçetesi. Fakat suyun içindeyken sert vurmak çok zor. İlkinde irkiliyor hayvan biraz, geri çekiliyor. İkincisinde tüm gücümü toplayıp tekrar vuruyorum burnuna, sonra bir daha. Hayvan yönünü değiştiriyor, ben de bunu fırsat bilerek hemen kıyıya çıkıyorum. Niye böyle bir şey yaptım, ben de kaçmadım? Bilmiyorum. O an kaçamazmışız gibi geldi belki de çok hızlıydı. Köpekbalığıyla ilgili, hatırlamadığım farklı kaynaklardan bir şey öğrenmişsem, o da tehlike anında burunlarına yumruk atılması gerektiği. Öğrenilmiş hayatta kalma yöntemi ya şimdi bir işe yarayacak, ya da ben zaten boşuna yaşamışımı empoze etti belki o anda bilinçaltım. O anda bilinçsizce kabul ettiğim başka şey de "annem bunu bilmiyor" olabilir belki. Sonra çıkınca fark ettim ki annem köpekbalığını hiç görmemiş. Belki ben de görmedim.

Bunu anlattım işte. Dinlemediler. Ben de gittim. Bağlayan bir şey olmadığı için beni herhangi bir yere, durmadım gitti. O ülkenin, bu şehrine, hastanelerin şu metodla çalıştığı yere gittim işte anla artık, arama. Bağdaştırma. Kafamı ne meşgul edecekti ki? Önce gidip bir çorba içeyim. Çorbacı. Önemli olan o şimdi, acelem olmaması gerekir. O yüzden çorbaya, çorbacıya önem vermem gerekir. Ayrıca farklı olmam da gerekiyor, o yüzden diğer insanlarının önceliklerinin arasından okumayı önceden bilen ilkokul 1 çocuğu gibi sıyrılan çorba benim için çok önemli. Benim kafamda, ama diğerleri de hissetsinler işte, benim en büyük derdim çorba, ama boş olduğumdan değil, milyarlarca insanla aynı şeylere değer verenler anlasın, daha da iyisi anlayamasın benim çorbamın asilliğini, ironisini. Değil mi? Ben de kendimi kandırmadığıma kendimi ikna edeyim bir yandan. Tabii gerçekten bir şeyler yemem de gerek.

Bir lokantaya girdim. Evet, garsonun dilinden anlıyordum. Çorba istedim. Adamın çorba çeşitlerini saymasını, o çorbalara arasından birini seçmenin mücadelesini vermeyi istemiyordum. Ama karşı çıkmak daha da yorucu olurdu. Adam sayacaktı veya menü verecekti elime. Nasıl bir lokanta olduğuna pek dikkat etemedim. Menüyü tercih ederdim galiba, ama adam saymaya başladı. İlkini ezberime aldım, diğerlerini dinleme zahmetine girmedim. Öyle bir çorba duymamıştım hiç, belki de bildiğim bir çorbanın değişik bir ismidir adamın söylediği. Çorbam gelene kadar ne yapacaktım peki? Düşünmeye katlanabilecek miydim? Gerekli veya gereksiz bir şeyle çok ilgilenmem lazım. Çorbayı geçtim, zaten onunla hakkını vererek ilgilenemedim. Adamın çorbayı

Wednesday, June 17, 2009

iskoçya premier ligi

efendime söyleyeyim deli olduğunun farkında olmamak fakat sonradan farkındaık edini iyice delirmekle ilgili bir yazı, sonracığıma insanların yakıştırma ve yaftalamalarıyla sonunda kendini suçlu zanneden ve suç işleyen gencin hikayesi.

Monday, January 12, 2009

sikerim ulan böyle dünyanın adaletini

ismeeeeet, gel oğlum!
büleeeent, kaçma evladım!
harun! niçin?

bu sesler size tanıdık geliyosa buyrun hikayeye;

ismet 10 yaşında, yemeğe gelmek istemyior, karnı tok çocuğun.
bülent kaçıyor, çünkü bir takım kadınların bıyıkları var, kaçmakta sonu kadar hakılı.
harun, harun ibne işte! karısını bırakıp kaçtı. öyle kaçılır mı be harun. kaçacaksan da bari bülentvari kaçsaydın.

Wednesday, November 26, 2008

%33 çikolata

muzaffer abi ve ziya. iki eski dost. ziya tezcanlı atakan, muzaffer abi toparlayıcı, babacan bir adam. ziya'yı 2004'te elim bir trafik kazasında kaybettik. sonrasında adları anılmadı, ne ziya'nın ne muzaffer abi'nin. demişti bize muzaffer abi, ölenle ölünmez diye, ama biz onu öldürdük. ziya'yla. muzaffer abi çok dil döktü bize, baktı anlamıyoruz, o da ölüymüş taklidi yaptı. tuafiyeci muzaffer abi öldü. tuafiyeci muzaffer abi öldü fakat, muzaffer abi ölemedi işte. biz onu öldürdük, o ölmedi. zaten fantastik bir adamdı, o durağan görüntüsünün, o ilginç çerçeveli gözlüğünün ardındaki gözlerinin arkasından bunu hissedebilirdiniz. tamam belki hissedemezdiniz ama sonuçta gerçeküstü bir insan o. şimdi öldüğü için napıyodur onu merak ediyorum işte. ölmediği için böyle bir süper kahramanımsı bir özelliğe bürünmüş müdür acaba? muzaffer abi ne olmuştur öyle? karanlık bi yanı var mıydı acaba hiç? vampir falan.. gerçi tam ölmedi de. kesin ilginç bişeyler çıkar bundan. ay merak ettim arasam mı ki? ayıp mı olur acaba? arayıp da ne diycem kaç seneden sonra? adam kırgındır bize öldürdüğümüz için. zamanında gönlünü de almadık, arayıp sormadık. konuşmak istemiyodur heralde bizle. yine de çok merak ediyorum son halini. arasam bi türlü aramasam bi türlü. püff

Friday, June 27, 2008

zakatlar kervanına katılım

adnan ersan ilyasova, tim duncan edwards(ferguson), pamela anderson varejao, michael owen hargreaves, chris paul simon kuper, martin luther king arthur, luca toni parker, thierry henry ford fiesta, le petit nicolas anelka, lebron james spader, alex james brown vs.

Friday, February 22, 2008

bok ye ve öl lütfen

ulan öylesine çişim geldi gece gece. gel yap beni diyor. yapmıycam amına koyim. bu ne lan? abuk subuk baskılar yaparak(idrar keseme) beni yönlendirebileceğini zanneden bir takım sıvı atık. atıksın oğlum sen. sen daha portakal kabuğunda vitaminken ben ohooo. anlattırma şimdi beni. ama c vitamini olduğun çok belli çünkü çiş getiren bir vitamindir o. ayrıca suda çözündüğü konusunda da ciddi şüphelerim var. velhasıl kelam evet, bu sefer de gidicem tuvalete ama bunu bi zafer olarak algılama, alagılayamazsın da zaten çünkü algılayacak sinir sistemin bile yok senin. bildiğin çişsin lan sen, sidik! altıma gaçırdım.